Akbelen’e 1 Buçuk Saatlik Deştin Köyü Çimento Fabrikasından Tehdit Altında: “Millet Para Yisin, Su İçsin; Ağaçlarımızın Gölgesinde…
Haberler: EMRE SERCAN IKE / Kamera: MEHMET MEHMETLİOĞLU
Muğla Yatağan ilçesine bağlı Akbelen’e 1,5 saat uzaklıktaki Deştin Köyü’nde 30 yıldır yapılmak istenen çimento fabrikasına köylülerin hukuki girişimi sürüyor. Deştinli Vatandaş, çimento fabrikası inşaatında; “Zaten termik santralden dolayı sıkıntı çekiyorduk, endişeleniyorduk. Onlar kaldırılsın isterken çimento fabrikasını bu doğanın yeşilliğine getirdiler. Çocuklarımız hasta doğuyor, hasta olan herkes doğacak. Ev kanser çıkıyor. Çimento fabrikasının yıkılmaması için elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız.” Ölürüz, toprağımızı vermeyiz, suyumuzu vermeyiz. Bu bizim içme suyumuz. Bu bizim atalarımızdan beri kendi suyumuz. Köylü ve zayıf olan kimse yok. Para varsa para, yoksa para. Para yiyenler su içsin, ağaçlarımızın gölgesine oturmasınlar, bize köyümüzü verin gitsinler” diye tepki gösterdi.
Muğla ‘nın Yatağan ilçesine bağlı Deştin köyü, maden sahasının genişletilmesi amacıyla ağaçların kesildiği Akbelen Ormanı’na bir buçuk saat uzaklıkta. Deştin köyünde, yapılması planlanan çimento fabrikasına karşı köylülerin yaklaşık 30 yıldır başlattığı hukuk mücadelesi sürüyor. Çimento fabrikası yapılırsa 11 köyü besleyen Deştin Çayı, bölgedeki göletler ve Çine Barajı’nın kuruyup köyün yok olacağına dikkat çeken köylüler, yetkililerden fabrikanın elden çıkarılmasını istiyor.
Çimento fabrikasının yapılmaması için 30 yıldır uğraştıklarını belirten Orman Genel Müdürlüğü’nden Deştinli emekli orman işçisi Erol Çetinkaya, ANKA’ya konuştu. HaberlerAjansına şunları söyledi:
“SU OLMAZSA BURADA HAYAT OLMAZ”
“25-30 yıldır buraya çimento fabrikası yapılmak isteniyor. Deştin Çayı Kazan Göleti’ni besliyor. 11 köy var: Alaşar, Şeref, Deştin, Suluyer, Kuyuveren… İçme suyu buralardan pompalanacak. Çimento fabrikası yapılsa infilak edecek patlayacak.O zaman içme suyumuz yok olacak.Burada 11 köy bağ kurup geçimini sağlıyor.Deştin Çayı Kazan Göleti’ni besliyor ve Çine Barajı’na kadar çıkıyor. 25-30 yıldır çimento fabrikası yapılmasını istemiyoruz yapılsa ne olur Ömür biter sular kesilir Deştin Çayı yok olur 11 köy bahçecilik yapıyor mısır ekiyor , tarım işleriyle uğraşıyor. O yüzden çimento fabrikası istemiyoruz. 7 bin 751 dönüm 13 taş ocağı açacaklar. O zaman orman yok olsa da orman da yok olacak. Sular kayboluyor. Yumaklı Dağı var. , ‘Önce orasının ruhsatını aldık’ diyorlar ama Yumaklı da yükselecek, Deştin yükselecek ileride, Alaşar yükselecek. Bunlar otomatik olarak etkilenecektir. Su olmazsa burada hayat olmaz. Bunu anlamamız gerekiyor. Yetkililerin dikkat etmesi gerekiyor. Buraya gelip görsünler. Neden 25-30 yıldır savaşıyorlar? 11 uzman ‘Buraya fabrika yapılmaz’ dedi, ‘Bayır Barajı var, burada Kazan Göleti var’ dedi. 11’i mahkeme raporu istedi, önceki bilirkişi 96 sayfalık rapor istedi. İlk rapor 40 sayfaydı. Sanırım yarın bir karar verilecek. Aslında ÇED’in bir etkisi yok. 9 uzman ‘buraya fabrika yapılamaz’ dedi.
“KÖY OLARAK KALMAK İSTİYORUZ”
Deştin’de yaşayan bir vatandaş, bölgede mevcut termik santrale ek olarak çimento fabrikası kurulmasının bölgedeki hayatı yok edeceğini belirtti. Köylü kadın dedi ki:
“Biz çimento fabrikasının boşa gittiğini düşünüyoruz. Bizi zehirleyen termik var aslında bu ikinci zehri istemiyoruz. Çünkü bu yaşam alanlarımız yok olacak. ‘Fasulye 100 lira’ diyorlar, diyorlar. , ‘börülce 100 lira.’ Bunları hep su altında yetiştiriyoruz.İklim değişiyor çimento fabrikası istemiyoruz 30 yıldır bununla uğraşıyoruz.Biraz dinlendiriyorlar sonra başka bir şey.Bütün köylere, ovalara destek oluyor. , barajlar. Köylerin sulama araçlarını, barajların dolmasını, her şeyi destekleyen su kaynağı burası. “Bu kaynakların yok olmasını istemiyoruz. Bu çimento fabrikaları olursa ormanlarımız kesilecek, su kaynaklarımız yok olacak. Sularımızın yok olmasını istemiyoruz. Durduğumuz bölgelerden göç etmek istemiyoruz çünkü göç eden köyleri izledik. Biz ne yaşlılarımızla ne de gençlerimizle göç etmek istemiyoruz; daha az veya daha fazla. Köylü olarak kalıyorum.” ‘Faydalı olur’ diyenler var, israf olur, çok iyi biliyoruz. Neden bu kadar uzaktan makinaları söküp bizim memlekete kurdular? yaşam alanlarının içine mi kurdular?’ Muğla ‘Turizm yeri’ diyorlar, gelip fabrika kuruyorlar. Bizi evsiz ve evsiz bırakacaklar. Bu dağlarda koyun güder, pınardan sular, gölgelere otururduk. Topraklarımızı kaybetmek istemiyoruz, burası bizim yaşam alanımız, buna hiçbir canlı dayanamaz.”
“PARAYI VE SUYU YEMİYORLAR, AĞAÇLARIMIZIN GÖLGELERİNE OTURSUNLAR, KÖYÜMÜZÜ BİZE BIRAKSINLAR”
Deştin köyünde yaşayan bir vatandaş ise şöyle tepki gösterdi:
“Ben astımlıyım, bir poşet ilaçla duruyorum. Termik santralden dolayı çok üzüldük, endişelendik. Kaldırılsın isterken çimento fabrikasını bu doğaya, yeşilliklere getirdiler.” .Çocuklarımız hasta doğuyor, evde hasta olan herkes kanser çıkıyor.’Yatağan kanserleri Muğla Kanser hastalarının geldiği söyleniyor. Bunları hastanelerde de kulaklarımızla duyuyoruz, çok acı. Her hastanın kanser olduğunu haberler Anladık, çok acı. Biz bunları yaşarken onlar zengin firmaların yanında oluyor, biz onlara yaslanıyoruz. Muhtarlarımız, belediye başkanlarımız köylünün yanında yer almadılar, haber vermeden yaptılar. Biz bunu aslında 30 yıl önce durdurduk, mahkemelerimiz var ama biz hiçbir şey yapmıyormuşuz gibi bizi getirdiler, büyük balık küçük balığı yutar, bize bunu yaptılar. Allah’tan bulsunlar, ben onları Allah’a havale ediyorum. Bu çimento fabrikasının önüne geçmek için elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız. Ölürüz, toprağımızı vermeyiz, bu suyu vermeyiz. Bu bizim içme suyumuz. Bunlar atalarımızdan beri kendi sularımızdır. Bu suların kaynakları, gözleri kayacak. Oraya mermer fabrikası kurdular, oraya çimento fabrikası kurdular. Muğla Bize bunu yapanlar Allah katından bulsunlar. Turizm Bakanları, Orman Bakanları nerede diye soruyorum. Ciğerlerimiz yanıyor; paramıza nereden para katabileceğimizi bulmaya çalışıyorlar. Ben böyle bir adaletsizlik görmedim. Atatürk ‘Köylü milletin efendisidir’ dedi, nerede o? Hak yok, hukuk yok, inanç yok, hiçbir şey yok. Köylünün tarafında, zayıfın tarafında kimse yok. Para değilse de para. Para yesinler, su içmesinler; Ağaçlarımızın gölgesinde oturmasınlar, köyümüzü bize bıraksınlar. Bırak gitsinler Muğla ‘itibaren. Muğla turizm ülkesi, turizm geldi diye sevinenler bile bizimle değildi. Kendimizle uğraşıyoruz. Muhtarlarımız seçildi. Sözde şirketler için seçildiler. Topraklarımızı, can emeğimizi veriyoruz, bırak gitsinler.”
Deştinli bir başka vatandaş da mahkemenin yavaş kararına şu şekilde tepki gösterdi:
“Zengin şirketler bize zulmetmeye çalıştı. Biz bu çayın suyundan, bu tarlanın toprağından çıkan insanlarız, zeytinlerimizle çocuklarımızı okutan insanlarız. Üstümüze geldiler, istemiyoruz.” yargılamamızı hızlandırsınlar diye bir şey yok.yargılamanın hızlandırılmasını istiyoruz.bir buçuk yıl oldu.kuvvetli bir muhalefet olmazsa, köylünün yanında biri varsa mahkeme hızlandırılır mı, hızlandırılmaz mı? ?Mahkeme hızlandırılsın istiyoruz.Çocuklarımızın hakkını istiyoruz.Biz bu suyu vermeyiz, toprağımız için mücadele ederiz.Zeytinyağı olur, onu yeriz.Biz güçlü bir şirket gibi her gün.” et yemeyin. Ot yiyoruz, biber yiyoruz, pırasa yiyoruz, toprağımızın zeytinini yiyoruz. Toprağımızı kirlettiler, suyumuza göz diktiler. Servetlerini çalsınlar.”
“YATAĞAN 40 YILDA 20 BİN KANSER YARATTI. SONUNA KADAR ÇALIŞACAĞIM”
Deştinli Abdülkadir Çetinkaya, çimento fabrikasının kurulmasına karşı bölgede verdikleri mücadeleyi şu sözlerle anlattı:
“Fabrika kurulursa bu çaylar, sular biter, içme suları biter çünkü dünya susuzlukla boğuşuyor, bu suyun bir damlası çok değerli insanlar içindir. Bugün dünya susuzlukla mücadele ediyor ama ne zaman? bu fabrika kurulur bu çaylar biter.Sadece bu çay değil Kalem Çay dediğimiz bir çay var maalesef iki gölet bitecek çünkü insanlar susuz kaldığında buradan ayrılmak zorunda kalacak.Biz suyumuza sahip çıkıyoruz. ve akarsu çünkü insanın fiyatı yok.İnsan diye bir şey yok yani şu anda para var.Para varsa her şey biter.İşte bu yüzden Akbelen’i seçtim.Örnek alıp gittim arkadaşlarla destek verdim. , Yıllardır destekçisiyiz.Orada örnek aldım çünkü insanlık bitmiş.Onun için uğraşıyoruz,ne olursa olsun ölene kadar savaşacağız.Yargıya inanmıyoruz, adalete inanmıyoruz,hayır , şu anda insanlar insanlıktan çıkarıldığı için, Muğla Büyükşehir olmadan önce bu sulama kooperatifini kuran bendim. Büyük emeklerle olduğu için Ankara’dan buraya insanlar getirdim. Buraya geldiler, bu çaya baktılar. Gidip yere baktık. 2 bin dönüm suyu olan arazimiz var. ‘Burada kooperatif kurulabilir’ dediler. Şu anda kooperatifimizde 178 ortağımız var, 2 bin dönüm arazimiz var. Bu su bırakın toprağı, göleti besliyor çünkü göleti besler beslemez 5 köyü de besliyor. Büzük, Gökpınar, Bahçeyaka, Bozarmut bu köyleri besliyor. Çimento fabrikası yapıldığında bu göletler de biter, 2 gölet biter. Biz fabrikaya karşı değiliz. Neden karşı değiliz? Ben bir Kemalistim, Atatürk savaştan çıktı, kolay kazanılmadı. Düşman giderken Türkiye köyleri yaktı. Atatürk ne yaptı? Şeker fabrikası kurdu, tekel fabrikası kurdu, zehirsiz fabrikalar kurdu. Biz fabrikaya karşı değiliz ama siz buraya gelin, ben 50 bin zeytinin olduğu bir yere, Yatağan veya Deştin merkeze iki kilometre mesafede fabrika kurarım, size karşı çıkarım. Ben fabrikaya karşı değilim. Bu istihdam, başka yerde eğitim. Güneş enerjisi var, rüzgar enerjisi var, onları kuruyorsunuz. Hatta Yatağan 40 yılda 20 bin kanser verdi. Sonuna kadar çalışacağım, 62 yaşındayım, torunlarım var, bin tane zeytin ektim, büyüttüm. Akbelen’de 15 yaşındaki ağaçları kestiler, burada da aynısı oldu. Nereden? Kira var diye birileri zengin oldu. Kestiler, bir kepçe kazandı. Bir karış fidan dikmişler, bir karış fidan tutmaz.”
Orman Genel Müdürlüğü çalışanı; Köylülerin Deştin Çayı bölgesini terk etmesini ve ormanın boşaltılmasını istedi. Köylüler tepki gösterdi. Karara tepki gösterenlerden çevreci İsmail Şener, şunları söyledi:
“Böyle bir kovalamaca söz konusu olamaz. Bu ülkede hangi ağaca, hangi gölgeye oturacağımıza ne Orman (Müdürlük) ne de kolluk karar verir. Bu ormanlara bir şey olursa kendimizi koruruz. Bu ülkede hektarlarca ormanın kesilmesini izleyen Orman Müdürlüğü kesiyor, izinsiz ağaçları kesen o. Gelip nereye oturmamız gerektiğini belirleyemez. Bu memlekette benim köylümü kimse diken üstünde tutamaz.”